Müzeyyen, Antalya’nın arka sokaklarında zorlu bir hayat sürmektedir. Henüz 20 yaşında olmasına rağmen hâlâ lisede okuyan, sorunlu arkadaş çevresiyle uyuşturucu, hırsızlık ve şiddetin içine sürüklenmiş bir gençtir. En yakın arkadaşları Bekir, Ebru, Hazerhan, Ferdane ve Kadir’le birlikte hayatın tüm yükünü, tüm günahlarını omuzlamaktadır. Annesi ise kızıyla ilgilenmeyen, sevgilileriyle yaşayan, hayata dair sorumluluklarını terk etmiş bir kadındır.
Tam her şey böyle sürüp giderken, Ali adında bir genç ortaya çıkar. Ali, Müzeyyen’in uzun süredir varlığını bildiği ancak hiç tanışmadığı üvey kardeşidir. Bolu’da yaşayan, başarılı bir öğrenci olan Ali, ailesine küçük bir yalan söyleyerek yarıyıl tatilinde Antalya’ya gelir. Amacı, babasının geçmişte terk ettiği Müzeyyen ile tanışmak ve onunla bir bağ kurmaktır. Ancak işler düşündüğü gibi gitmez.
Müzeyyen Ali’yi ilk başta reddeder. Hatta onun soyulmasına ve dövülmesine neden olur. Fakat zamanla Ali’ye acır ve onu hayatına dahil eder. Ali, bu yabancı dünyaya adım attıkça kendini de kaybetmeye başlar. Temiz geçmişi olan, disiplinli yaşam tarzına sahip Ali, Müzeyyen’in çarpık dünyasında erimeye başlar. Artık o da arkadaş grubunun bir parçası olur; onların acılarına, sırlarına ve suçlarına ortak olur.
Ali zamanla sadece bir gözlemci olmaktan çıkar. Bu gençlerin, özellikle de Müzeyyen’in hayatında etki bırakan bir figüre dönüşür. Aynı zamanda kendi ailesiyle ve kimliğiyle yüzleşmeye zorlanır. Gerçekleri öğrendikçe suçluluk duygusu artar. Babasının Müzeyyen’i terk edip onu seçmesi, Ali'nin içinde derin yaralar açar.